20 Mayıs 2012 Pazar

SUPERİOR GÖLÜ(ABD,KANADA)

HAZAR GÖLÜ(ASYA)

HURON GÖLÜ(ABD,KANADA)

VİCTORİA GÖLÜ(TANZANYA,UGANDA,KENYA)

AKARSU REJİM TİPLERİ

a) Yağmur Suları İle Beslenen Akarsular: Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde, akarsularda yazın seviye düşmesi, kışında seviye yükselmesi görülür. Karstik kaynaklarla beslenen akarsularda, seviye düşmesi fazla olmaz. Akdeniz akarsu rejimi, barajın olmadığı akarsu veya kolunda görülür. Örnek: Baraj olan Seyhan-Ceyhan-Gediz-Manavgat gibi akarsular doğal özelliğini kaybetmiştir.

b) Kar ve Buz Suları İle Beslenenler: Bu rejim, yağışın büyük bölümünün kar şeklinde düştüğü yüksek dağlardan kaynağını alan akarsularda görülür. Örnek: D. Karadeniz ve D. Anadolu akarsuları. Bu tip akarsularda, akım seviyesi Mart- Ağustos arasında yükselir, kışın düşer.

c) Kaynak sularıyla beslenenler: Örnek: Manavgat ve Köprücay’dır.

d) Gölden çıkan akarsular:
                 1-Beyşehir gölünden çıkan ve Konya arazisini sulayan Çarşamba suyu
                 2-Eğirdir gölünden çıkan Kovada çayı.
                 3-Manyas gölüne ulaşıp, tekrar gölden çıkan Koçaçay
                 4-Ulubat gölünü ulaşıp tekrar gölden çıkan Kemalpaşa- Orhaneli
                 5-Erzurum ovasının doğu ve güneyindeki bataklık ve göllerden çıkan Karasu
                 6-Çıldır gölünden çıkan Arpaçay

e) Karma rejimli akarsular: Ülkemizdeki büyük akarsulardan Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Fırat ve Dicle önemli karma rejimli akarsulardandır.bu tür akarsular, farklı iklim bölgelerinden beslenir.

AKARSULARIMIZIN REJİMLERİ VE DEBİLERİ

Akarsu rejimi: Akarsuyun debisinin yıl içersinde gösterdiği alçalma yükselme halindeki seviye değişikliğidir.

Akarsuyun debisi: Akarsuyun her hangi bir yerindeki enine kesitinden 1sn’yede gecen su miktarına debi denir.

Rejime etki eden faktörler

1) Yağış rejimi

2) Yağış biçimi

3) Akarsu kaynağı

4) Sıcaklık ve buharlaşma

5) Havzanın genişliği

6) Arazinin şekli ve eğimi

Debiye etki eden faktörler:

1) İklim (yağış sıcaklığı)

2) Bitki örtüsü

3) Havzadaki büyük kaynaklar ve yer altı suları

4) Yatağın geçirimliliği

5) Dağlardaki kar kalınlığı

6) Göller

7) İnsan

AKARSU HAVZALARIMIZ

a) İç Anadolu Kapalı Havzaları:

1-Afyon, Akarcay havzası: Güneyde sultan dağları, Kuzeyde Emir dağları, kütlesi arasında çökme sonucu oluşmuş içinde Karamuk, Akşehir ve Eber göllerinin bulunduğu havzadır. Eber gölünün suları Akşehir’e dökülür. Akşehir’in suyu tuzlu, Eber’in suyu tatlıdır. Karamuk gölünün suları, bir düden vasıtasıyla Eğirdir gölüne dökülür.

2-Konya kapalı Havzası: Güneyde Toros dağları, kuzeyde Obruk platosu ile çevrilidir. Bu havzada Beyşehir gölünden gelen Çarşamba suyu dökülür. Bu havzaya dökülen akarsular, tuzlu bataklıkları besler.

3-Tuzgölü havzası: Tuzgölü çevresi, çökme sunucu oluşmuştur. Havzanın çevresindeki yüksek sahalardan gelen kısa boylu akarsular. Tuz gölüne dökülür.


b) Göller Yöresi Kapalı Havzaları:

1-Burdur gölü havzası: Çevreden gelen bir çok geçici akarsu ile, Tefenni ovasından gelen Eren çayı dökülür.

2-Acıgöl Havzası:Doğudaki Söğüt dağlarından kaynağını alan geçici akarsular dökülür.

Not: Göller yöresinde ayrıca Salda, Yarışlı, Burak ve Kestel gölleri kapalı havza özelliği taşır.

c) Van kapalı havzası:

Van gölünün güneyinde Bitlis, kuzeyinde ise volkanik dağlar uzanır. Van gölü, Nemrut dağından çıkan lavlar sonucu oluşmuştur. Van gölünün suyu sodalıdır.

TÜRKİYE’NİN AKARSULARI, AKARSU HAVZALARI VE BÖLGELERE GÖRE DAĞILIŞLARI

Türkiye’deki Akarsuların Genel Özellikleri:

1-Akarsularımızın debisi yüksek değildir.

2-Akarsularımızın akış hızı yüksektir.

3-Akarsularımızın rejimi düzensizdir.

4-Bazı akarsularımız kaynağını dışarıdan alır. Asi, Meriç gibi.Bazı akarsularımız da Türkiye’de doğar,dışarıda denize dökülür.

Fırat, Dicle,Aras, Kura, Çoruh

5-Akarsularımızdan şu şekilde yararlanılır.

-İçme-Sulama-Turizm-Balıkçılık-Enerji üretimi

6-Türkiye’nin yeryüzü şekilleri çeşitli olduğundan akarsu havzalarımız da farklı özellikler gösterir.
BAŞLICA AKARSULARIMIZ
1 Karadeniz’e dökülenler

Çoruh: Üç ana koldan doğar. Çoruh, Oltu, Tortum çayları. Bunlar Yusufeli’nde birleşerek Gürcistan’dan denize dökülür. Vadi derin olduğu için Rafting sporları yapılır.

Harşit: Trabzon ve Gümüşhane dağlarından doğar.

Yeşilırmak: üç ana koldan doğar. Kelkit; Erzincan dağlarından doğar. Erbaa,Niksar ovasına gelir, Burada Sivas’tan diğer Yeşilırmak ile birleşir. Çarşamba’dan Denize dökülür.

Kızılırmak: İç ve Doğu Anadolu’dan kaynağını alır. En uzun kolu Sivas’tan doğar. İç Anadolu’da iç bükey bir yay çizer. Devrez Çayı ve Gökırmak ile birleşir. Daha sonra Bafra’dan denize dökülür.

Bartın çayı: Küre dağlarından doğar. Taşımacılık yapılır.

Yenice: Üç ana koldan oluşur. Aras suyu ve Ulusu ile Bolu’dan geçer Büyüksu ile birleşir. Devrek’ten denize dökülür.

Sakarya: Porsck Çayı ile Kısmir Çayı birleşerek Sakarya’yı oluşturur. Daha sonra Pamuk ovada Göksu ile birleşir ve Adapazarı’na ulaşır.


2. Marmara Denize Dökülenler  :

Susurluk: İç Batı Anadolu’da Şaphane Dağlarında doğar. Nilüfer çayıyla birleşerek Marmara’ya dökülür. Ayrıca : Gönen ve Karabaş çayları vardır.


3. Ege Denizine Dökülenler:

Meriç: Türkiye-Yunanistan sınırını oluşturur. Bulgaristan’da Rodop dağlarından doğar.Ege denizine dökülür.

Bakırçay: aynı adı taşıyan graben boyunca akar.

Gediz: Kütahya’daki  Murat dağından doğar. İzmir körfezinin kuzeybatısından dökülür. Alaşehir ve Kumçayı ile birleşir.

K.Menderes: Bozdağlardan doğar. Kuşadası körfezinden denize dökülür.

B.Menderes: Kaynağını İçbatı Anadolu dağlarından alır .

Akdenize dökülenler:

Aksu: Eğridir Gölü ve Davras dağlarından kaynağını alır, Antalya’dan denize dökülür.

Manavgat: Karstik kaynaklarla beslenir. Kanyon vadileri içerisinde akar. Manavgat’tan denize  dökülür.

Göksu: Taşeli platosundan iki kol halinde doğar. Kanyon vadilerden akar. Ermenek çayı ile birleşerek Akdeniz’e dökülür.

Seyhan: Aladağ ve Bolkar dağlarından doğar. Çakıtçayı ve Tahtalı dağlarından doğan Göksu ile birleşir.

Ceyhan: Elbistan havzasını çevreleyen dağlardan kaynağını alan Ceyhan, Maraş’taki Aksu çayı ile birleşir. Çukurova’ya ulaşır ve İskenderun körfezinden denize dökülür.


4. Basra körfezine dökülenler:

Fırat:Erzurum dağlarından doğar, Karasu ile Karasu ve Aras Dağlarından doğan Murat kollarından oluşur.bu iki kol Keban barajına dökülür ve Barajdan çıktıktan sonra Fırat adını alır. Daha sonra Suriye ve Irak’tan geçerek Dicle ile birleşir. Şat-ül Arap adı altında dökülür.

Dicle: Bitlis Dağlarının güney yamaçlarından doğar. Türkiye-Suriye sınırını oluşturur ve Irak topraklarına girer. Fırat’la birleşir ve Basra Körfezine dökülür. En önemli kolu Yüksekova’dan kaynağını alan Zapsuyu’dur.


5. Hazar Denizine Dökülenler:

Kura: Yalnızçam ve Allahûekber dağlarından doğar. Ardahan’ı geçtikten sonra Gürcistan’a girer, Aras ile birleşerek Hazar’a dökülür.

Aras: Palandöken ve Kargapazarı dağlarından doğar. Iğdır ovasında, Çıldır Gölünden kaynağını alan Arpaçay ile birleşir ve ülkemizi terk ederek Kura ile birleşir.

SUYUN ÖNEMİ, TÜRKİYE’DE SU POTANSİYELİ, SU HAVZALARI VE SU KİRLİLİĞİ

İnsanın yaşam sürecinin her döneminde beslenme, dolaşım, solunum, boşaltım,
üreme gibi hayatsal faaliyetlerin gerçekleşebilmesi için su, gerekli bir maddedir.
Öte yandan su, yaşam ortamının oluşmasında temel öğelerden biri olduğu gibi aynı
zamanda kendisi bir yaşam ortamıdır. Yaşam için olmazsa olmaz ön koşullardan
biri olması nedeniyle, suyun yaşam ortamında bulunması ve kalitesi son derece
önem taşır. Bu derece önemli bir madde olan suyun ülkemizdeki yıllık ortalama
potansiyeli ve topoğrafik olarak oluşturulan 26 su havzasının bulunduğu yerler ile
yıllık su potansiyelleri mevcut verilerden yararlanılarak gözden geçirilmiştir.
Türkiye, kişi başına yıllık 1555 m3 su tüketimiyle su azlığı çeken bir ülke
konumundadır. Topoğrafik su havzalarının hem su potansiyellerinde hem de yağışın
mevsimlere göre dağılımında farklılıklar görülür. Bunun için havzalara ve
mevsimlere bağlı olarak su sıkıntısı çekilmektedir. Ülkemizde nüfusun hızlı artışı,
sanayileşmenin büyümesi, tarımda gübre ve ilaç kullanımının yaygınlaşması ve
çevre bilincinin yeterince yerleşememesi gibi nedenlerle mevcut yüzey ve yeraltı
sularının bazılarında aşırı kirlenmeler saptanmıştır. Öyle ki bazı havzaların yüzey
sularında 4. dereceden kirlenmiş sular bulunmaktadır. Bunlardan, Meriç-Ergene,
Marmara, Sakarya, Gediz, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Burdur ve Akarçay
(Afyon) havzalarında bulunan çay, nehir ve göllerde aşırı kirlenmeler tespit
edilmiştir. Kirlenmeler azot, fosfor, kalsiyum, organik maddeler, kurşun, çinko,
krom gibi kirleticiler tarafından meydana gelmektedir. Bazı su havzalarında, aşırı
ağır metal kirlenmelerine bile rastlanmaktadır. Su azlığı çeken bir ülke konumunda
olan Türkiye’nin yüzey ve yeraltı sularında günümüzde gözlenen kirlenmeler, sağlık
için büyük sorunlar yarattığı gibi, suyun oluşturduğu yaşam alanlarında yaşamı
olanaksız hale getirmektedir. Ülkemizdeki suların kirlenmesi bu şekilde devam
ederse, 25-30 yıl sonra yarattığı sorunların geri dönüşümünün olanaksız duruma
dönüşeceği hesaplanmaktadır.
İnsanlığın ve canlılığın devamı için bugünden başlayarak su kirlenmelerine
karşı gerekli önlemleri almak ve çözüm yolları üretmek için hepimizin var gücüyle
çalışması gerektiğinin bilincinde olmalıyız.

Türkiye'de Akarsular ,Göller ve Barajlar

Nil Nehri

Türkiye'deki Akarsu Havzaları

Türkiye'deki Akarsular

Çoruh

Aras

Dicle

Ceyhan

Seyhan

Fırat

Yeşilırmak

Kızılırmak

Gediz

Büyük Menderes

Susurluk

Meriç Nehri

Aynzeliha Gölü

Meke Tuzlası Gölü

Nemrut Gölü

Abant Yedi Göller

Sirk Gölü

Uzungöl

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Van Gölü

Tuz Gölü

Suat Uğurlu Barajı

Muradiye Şelalesi

Muradiye Çayı

Maar Gölü

Kurşunlu Şelalesi

Keban Barajı

Karakaya Barajı

İğneada Lagün Gölü

Hasan Uğurlu Barajı

Ercek Gölü

Düden Şelalesi

Derbent Barajı

Atatürk Barajı

Aslantaş Barajı

Altınkaya Barajı

Almus Barajı

ULUKAYA ŞELALESİ

Şehirleşme olgusuna bağlı olarak, yaşam şartlarının güçleşmesi ve insan üzerinde yapmış olduğu baskılar, insanın boş zamanını eğlenme ve dinlenme faaliyetleri şeklindeki değerlendirme çabalarını daha da arttırmıştır. şüphesiz bu durum, rekreasyon alanlarının çeşitlenmesini de beraberinde getirmiştir.
Nispeten dokunulmamış ya da bozulmamış doğal alanlara manzaralarını, yabani bitki ve hayvanlarını olduğu kadar, varsa mevcut kültürel özelliklerini de inceleme, görme-öğrenme gibi belirli bir amaçla seyahat etmek. Şeklinde tanımlanan eko turizm son zamanlarda giderek artan bir şekilde adından bahsettirmektedir. Bu anlamda çağlayanlar da, birer doğa turizmi elamanı olarak dikkat çekerler.
Önemli doğa harikaları arasında bulunan çağlayanlar; bulundukları çevrenin doğal güzelliği, büyük yerleşme merkezlerine yakın olup olmayışları, ulaşım durumu ve konaklama tesisleri, kamp kurma imkanlarının bulunup bulunmayışlarına bağlı olarak, birer turistik çekim merkezi durumuna gelebilirler. Çünkü bunlar, sularla (akarsularla) ilgili birer doğa harikası olup, ilginç jeomorfolojik-hidrografik şekiller olmaları yanında, hem de birer manzara güzelliği harikaları olarak göze çarparlar.
Ülkemiz, potansiyel açıdan bu tür kaynaklara çokça sahip olmakla birlikte, söz konusu bu doğa harikaları, henüz yeterince değerlendirilmemiştir. Bu nedenle bu tür kaynakların etüt edilip tanıtılması, ülke turizmi açısından da önem taşımaktadır.
Ulukaya şelalesi ve kanyonunu ele alan bu çalışma, bir tanıtım yazısı olup, sadece yöre halkı tarafından tanınan bu doğa harikasının turistik potansiyelini vurgulamaktır. (Amaca uygun olarak, ilki mayıs 2002, ikincisi de temmuz 2003 olmak üzere, çalışma sahası iki defa gözlemlenmiştir) Bu çalıĢmanın, ülkemizde bir hayli fazla olan çağlayanların tanıtılması bakımından, bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz.

UÇANSU ÇAĞLAYANLARI

Türkiye, ılıman kuşakta bulunması, ortalama yükseltisinin ve
topografik engebeliliğinin fazla olması, bitki türü zenginliği gibi pek çok
unsurlarıyla farklı nitelikte yer şekillerin oluşumuna çeşitliliği ve coğrafi
şartları açısından oldukça şanslı uygundur.
Jeolojik, jeomorfolojik, klimatik, hidrografik ve diğer şartlar
dikkate alındığında ülkemizde oluşmuş bulunan çağlayanların neden ve
hangi şartlarla meydana geldiği daha net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Ülkemizin fiziki coğrafya özellikleri, yukarıda da kısaca sözü edilen
şartlar nedeniyle çağlayanların oluşmasına uygundur.
Bu çalışmada ortaya konulmaya çalışılan Uçansu Çağlayanları,
bilinen en yüksek çağlayanlarımızdan bir tanesi olması açısından oldukça
ilgi çekici görünmektedir. Örneğin; Dünyadaki önemli çağlayanlardan
Uganda- Victoria : 100 m, A.B.D. – Niagara: 55 m., Finlandiya- İmatra:
25 m. Ülkemizdeki önemli çağlayanlardan, Tortum: 48 m, Kurşunlu : 18
m., Düden : 20m., Manavgat : 4 m. araştırmamıza konu olan Yukarı Uçan Çağlayanı 70 m. ve Aşağı Uçan Çağlayanı da 51.5 m. yükseklikten
düşmektedir.
Bu çalışma ile; güzel ve ilginç bir doğa harikasının sadece bir
potansiyel olarak kalmaması, coğrafi özellikleri ile de tanıtılarak ilgili
insanlar tarafından bilinmesi ve böylece değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Coğrafî sınırları itibariyle Antalya Orman Bölge Müdürlüğü’ne
ait bir alanda yer alan çağlayanlar bazı basılı ve görsel medya organları
ile internet ortamında tanıtılmıştır. Bu güne kadar Antalya, daha çok
denizi, kumu, ormanı, güneşi ve cömertliği sayesine tarihin en parlak
devirlerini yaşamış ve bu yaşantıların kalıntılarını günümüze kadar
taşımıştır.
Bu saha fiziki ve beşeri coğrafyanın birçok unsurunu bir arada
bulundurması açısından oldukça zengin bir alandır. Örneğin: Kozan
Köyü Uçan mahallesinden Bodrum Kaya'nın tepesine kadar devam eden
taş merdivenlerle bu tepenin üzerindeki Roma dönemine ait Pednelissos
kent harabeleri bunlardan biridir.
Uçansu Çağlayanlarının bulunduğu yerde hiç bir konaklama tesisi
yoktur. Şu anda Aşağı Uçansu Çağlayanı’nda özel bir işletmeciye ait
lokanta ve kafeterya hizmeti veren ahşaptan yapılmış bir tesis
bulunmaktadır (Fotoğraf–1). Uçansu çağlayanları ve çevresi tabiat parkı
olma özelliği açısından daha detaylı araştırılmalıdır. Zira bu şekilde
yapıldığı takdir de bu sahanın daha yoğun bir şekilde turizmin hizmetine
sunulması mümkün olabilecektir.
Akçapınar köyünden sonra alternatif yol güzergâhı tespit edilmiş
olup çalışmalar devam etmektedir. Kozan köyünden de çağlayanlara
ulaşım sağlanırsa gelen ziyaretçilerin Bodrum kayadaki tarihi kalıntılar
da görmeleri sağlanabilir. Saha, mutlak surette altyapı hizmetlerinin
tamamlanmasından sonra turizme açılmalıdır. Aksi takdir de yeterli
hizmetler ve koruyucu önlemler alınmadan sahanın turizme açılması,
doğal ve beşeri özelliklerin tahribi anlamına gelecektir.
Türkiye'nin yeni turizm politikası, turizmi sahillerden iç kısımlara
kaydırmayı hedeflemektedir. Uçansu Çağlayanları, hem bu yeni hedefe
uygun hem de yeni bir turistik alan olma özellikleri ile dikkat çekicidir.
Bu alan mutlaka doğa turizmi içerisinde değerlendirilmelidir. Uçansu
Çağlayanlarının eşsiz doğal ve tarihi zenginliklerini en iyi şekilde koruyarak değerlendirmek bizim görevimiz olmalıdır.

TURNA (KEŞİŞ) GÖLÜ

     Gölün yükseltisi 2544 m. ile fazladır. Bunun dısında en önemli özelligi; Urartular
tarafından göl korunarak çevreci bir baraj haline dönüstürülmesidir. Bu dönüsümle,
Urartular zamanında gıda saglama açısından önemli olan Van ovası için sulama suyu
ihtiyacı karsılanırken aynı zamanda burada yasayan insanlar için de içme ve kullanma suyu
saglanmıstır.
     Turna (Kesis) Gölü 3716 km²’lik Van Gölü havzası içinde, Van sehir merkezinin
dogusunda Erek Dagları üzerinde 2544 m. yükseltide bulunur.Gölün olusmasında tektonizmanın etkisi büyüktür. Üçüncü jeolojik zamanda
kuzey ve güneyden gelen basınçla yükselen Dogu Anadolu Bölgesi aynı zamanda faylanma
ve sürüklenmelerin yogun olarak gerçeklestigi bir alan olmustur.Turna (Kesis) Gölünün çevresi tektonik ve jeolojik özellikler açısından incelendiginde batısında bir sürüklenim bulundugu görülmektedir(Harita 2).Gölün
kuzeyinde kuzey-güney yönlü, gölü geçip devam etmeyen ve yaklasık uzunlugu 7–8 km.
olan bir fay hattı vardır. Bu fay hattına dik olarak uzanan kuzeydeki formasyonun sınırını
da belirleyen kabaca dogu-batı yönlü, dogusunda sürüklenim özelligi kazanmıs, 35–40 km.
kadar uzunlugu olan bir fay daha bulunmaktadır. Güneyinde göl havzasını belirleyen Gez
daglarının zirveleri ile göl arasındaki yamaçların egim derecelerinin fazla olması burada
dogu-batı yönlü fay olma ihtimalini artırmaktadır. Dogu-batı yönlü bu sürüklenim ve fay
hatları gölün olusumunda tektonizmanın etki boyutunu ifade etmektedir.
Turna (Kesis) Gölünün üzerinde olustugu Oligosen- Alt Miyosen yaslı ve kırıntılı
formasyon ile batısındaki Üst Kretase- Paleosen kırıntılılar ve karbonatlar erimeye çok uygun yapıdaki formasyonlardır. Bu nedenle gölün olusumunda az da olsa karstlasmanın
etkisinin bulunabilecegi söylenebilir.Gölün havzası yükselti özellikleri açısından farklılıklar gösterir. Batısında 2640– 2670 m.’ler arasında degisen zirveler, kuzeybatıda yükselerek 2725 m.’ye çıkar. Bu
yükseltiler arasında batıda yükseltisi 2555 m ve kuzey batıda 2550 m. olan iki vadi kökü
bulunur. Turna (Kesis) Gölünü çevreci baraja dönüstüren iki set bu vadi kökleri üzerine
yapılmıstır(Harita 3). Kuzeyde 2620 m. ile Çarıstıran Tepe, 2695 m. ile Kırmızıtas tepe,
2775 m. ile Devehörgücü Tepe’den devam eden su bölümü çizgisi Kuzeydoguda 2935 m.
ile Tapu Tepe’de en fazla yükseltiye ulasır. Doguda ise 2672, 2772, 2861, 2805 ve 2800 m.
olan zirvelerden geçer. Güneyde yükseltileri batıdan doguya dogru 2605, 2627, 2605 ve
2582 m. olan Gez Dagları zirveleri vardır.Turna (Kesis) Gölü havzasının batısı ve güneyinde buralardan geçen fay hatlarına
baglı olarak egim derecesi yüksek yamaçlar bulunurken kuzey ve dogusunda egim derecesi
az olan alanlar bulunur.
Buna baglı olarak havza kuzey ve doguda, batı ve güney kısımlarına göre daha
genis alan kaplamaktadır. Havzanın dogusunda, debisi az olan bir akarsu bu alanın suyunu
göle bosaltmaktadır.
Bitki örtüsü özellikleri açısından göl ve çevresinde; yükseltinin 2000 m.’nin
üzerinde olması nedeniyle yaylacılık açısından elverisli olan ot formasyonu hâkimdir
Turna (Kesis) Gölünde biriktirilen sudan faydalanacak olan Van sehrinin
Urartuların baskenti olması nedeniyle stratejik önemi vardır. Bu önemli sehir için ihtiyaç
duyulan içme ve kullanma suyu Samran kanalından (Garbrecht,1987; 191) ve diger
kaynaklardan yeterince karsılanamıyordu. Ayrıca Van ve çevresinde Urartuların yogun
tarımsal faaliyet içinde olmaları (kendilerine ait ”tir” denilen çizgisel çukur alanlara ekim
yaparak buralarda birikecek su miktarından faydalanıp kuraklıgın etkisini azaltma yöntemi
gelistirmelerinden anlasılmaktadır) ve bunun için yaz kuraklıgında (Van’da kuraklık
miktarı 4 ay ve baslangıç 6. ay, bitis ayı 9. aydır, Çiçek, 1995; 86. Vejetasyon döneminin
145 gün ve civarı oldugu göz önüne alınırsa bu dönemin %83’ü kurak geçmektedir) ihtiyaç
duyulacak suyun karsılanması gerekmekteydi. Urartuların yerlestigi ve nüfusun büyük
kısmının bulundugu bu alanda, Van Gölü’nün suyu hem çukurda hem de sodalı oldugu için
tarımda kullanılamıyordu. Bunun için daha yüksekten yalnız insan emegi ve aklıyla su elde
edilmesi uygun bir islem olmaktaydı. Teknolojinin gelismedigi o dönemde dogadan ve
onun imkânlarından ancak bu sekilde daha fazla yararlanılabilirdi.

Baraklı Çağlayanı (Taşova-Amasya)

 


Türkiye’deki turizm faaliyetlerine konu olan doğal çekiciliklerden birisi de
çağlayanlardır. Ancak, ilgi çekici bu doğa harikaları oluşumların turizm
potansiyellerinin yeterince değerlendirildiklerini söylemek pek mümkün değildir.
Baraklı Çağlayanı, Kocababa Dağı’nın kuzeye bakan yamacından çıkan kaynak
suyunun oluşturduğu traverten basamağı üzerinden dökülmesiyle oluşmuştur. 30 m
yükseklikten düşen sular oldukça güzel bir görüntü oluşturmaktadır. Çağlayanın
dışında yörenin turizm potansiyeli oldukça önemlidir. Amasya’ya 44 km uzaklıkta olan
çağlayan, Borabay gölü’ne 40 km uzaklıktadır. Ayrıca, çağlayana gidiş yolu üzerindeki
Akınoğlu Kasabası turistik dinlenme tesisleri ve mesire alanı olarak değerlendirilmektedir. Baraklı Çağlayanı’nın, başta tanıtım olmak üzere, ulaşım, tesis gibi bir çok eksiği bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesi ve alınabilecek yeni önlemler ile yörenin turizm potansiyeli değerlendirilebilecektir.
      Çağlayanlar doğal çekiciliğe sahip önemli doğal oluşumlardır. Genellikle akarsu
yataklarında, bazen de akarsuların denize veya göle döküldükleri alanlarda bulunurlar.
Bu gibi alanlarda suların, genellikle kayaçların direnç farkları, faylanmalar, buzul
bölgelerinde aşırı oyulma yerleri ile kaynakların meydana getirdiği traverten
basamaklarının oluşturduğu belirgin eğim kırığı veya heyelan ve moren setlerinden
düşmesi ile oluşurlar. Bu düşüş biçimine çağlayan denir. Ülkemizde suların bu şekilde
düşme biçimlerini ifade etmek için çağlayan dışında çavlan, çağlak, su-düşen, su-uçtu,
şelale, gürleyik, gürlevik ve şarlak gibi isimlerde kullanılmaktadır (İzbırak, 1986).
Suların bu şekilde akışı tek bir düşüş yeri halinde olabildiği gibi, üst üste basamaklar
halinde de bulunabilmektedir.
İzbırak ve Doğanay eserlerinde çağlayan ve çavlan terimlerinin farklılıklarına dikkat
çekmişlerdir. İzbırak (1986, 1990) küçük bir akarsuyun, fazla yüksek olmayan bir
yerden dökülüp aktığı yer için çağlayan, çağlayanların büyükleri için ise çavlan (şelale,
şarlak) terimlerini kullanmaktadır. Yazar her iki terim arasındaki farkı çavlanı fazla
akımlı, çağlayanı zayıf akımlı ve suların nispeten çavlana göre daha alçaktan düşmesi
olarak açıklamaktadır. Doğanay (1987, 1994)’ da benzer şekilde, düşüş yapan suyun
akımı fazla ve düşüş yaptığı eğim kesiti yüksek olan çağlayanları çavlan (şelale) olarak
nitelemektedir. Yazar, eğim kesitinden düşen suların çavlan olarak adlandırılabilmesi
için düşüş yüksekliğinin 50 m’den fazla olması gerektiğini belirtmektedir.
Ülkemiz çağlayanlar bakımından oldukça zengin bir durumda olmasına karşın, bunların
büyük bir kısmı coğrafi literatüre dahi geçmemiştir. Ülkemizde bilinen çağlayanlar
arasında Tortum Çağlayanı (Erzurum), Gürlevik Çağlayanı (Erzincan), Düden,
GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3 (2004) 365-381 367
Manavgat ve Kurşunlu Çağlayanları (Antalya) ve Kapuzbaşı Çağlayanı (Adana)
sayılabilir. Bu doğal kaynakların büyük bir kısmıyla ilgili doğrudan çalışma fazla
olmayıp, daha çok jeomorfoloji, hidrografya ve turizm coğrafyası ile ilgili eserlerde
tanıtıcı bilgilere rastlanmaktadır. Bununla birlikte, ülkemiz çağlayanlarını tanıtma ve
turizme kazandırma çalışmaları hem sınırlı, hem de yeni sayılır. Nitekim, İlhan’ın
(1944) “Tortum Gölü ve Tortum Şelalesi” adlı çalışması bu konuda yapılan akla gelen
ilk çalışmadır. Ayrıca, Doğanay’ın “Gürlevik Şelalesi” (1990), “Tortum Çağlayanı ve
Turistik Potansiyeli” (1994), “Türkiye’de Az Tanınan Üç Doğa Harikası; Tomara-
Sarıkayalar ve Muradiye Çağlayanları” (2000) gibi çalışmalar ise çağlayanların turizm
potansiyellerini ortaya koymak için yapılmış ayrıntılı başlıca yayınları oluşturmaktadır.
Yine Doğanay ve Uzun (1996) tarafından “Tomara Çağlayanı (Şiran-Gümüşhane)”nın
turizm potansiyeline dair ortak bir rapor hazırlanmıştır. Ayrıca, Zeybek’in (2000)
“Ocaklı Çağlayanı” adlı çalışması bu tür çalışmaların en yeni örneklerindendir.
Amasya MÖ 5500 yıllarına dayanan tarihi geçmişi ve doğal güzellikleri ile önemli bir
turizm şehridir.